1. CÜZ 4. HİZİP


02-BAKARA SÛRESİ البقرةAynı anda dinleyip takip edebilirsinizTIKLA
سْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ BismillahirRahmânirRahiym
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَقُولُوا رَاعِنَا وَقُولُوا انْظُرْنَا وَاسْمَعُوا ۗ وَلِلْكَافِرِينَ عَذَابٌ أَلِيمٌ
104-) Yâ eyyühelleziyne âmenû lâ tekulû ra`ınâ ve kulunzurnâ vesme`û ve lilkâfiriyne azâbün eliym;
104-) Ey iman edenler, (Rasûlullâh`a) “raina” değil (bizi gözet, bize dikkat et anlamında. Yahudiler raina kelimesini aksan ve vurgulama ile “ahmak” anlamına gelecek şekilde kullanıp hakaret ettikleri için bu uyarı yapılmıştı) “unzurna” deyin ve dinleyin. Kâfirler (hakikati inkâr edenler) için feci bir azap vardır.
مَا يَوَدُّ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ وَلَا الْمُشْرِكِينَ أَنْ يُنَزَّلَ عَلَيْكُمْ مِنْ خَيْرٍ مِنْ رَبِّكُمْ ۗ وَاللَّهُ يَخْتَصُّ بِرَحْمَتِهِ مَنْ يَشَاءُ ۚ وَاللَّهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظِيمِ
105-) Mâ yeveddülleziyne keferû min ehlilKitâbi ve lelmüşrikiyne en yünezzele aleyküm min hayrin min Rabbiküm* vAllâhu yahtassu BirahmetiHİ men yeşâ`u, vAllâhu zülfadlil azıym;
105-) Ehli Kitaptan olan kâfirler de (hakikati inkâr edenler), müşrikler de (benliklerini ya da dışsal objeleri şirk koşanlar) size Rabbinizden bir hayır inzâl olmasını istemezler. Allâh dilediğine has kılar rahmetini, onun hakikatinden! Allâh, Zül Fazlıl Aziym`dir.
مَا نَنْسَخْ مِنْ آيَةٍ أَوْ نُنْسِهَا نَأْتِ بِخَيْرٍ مِنْهَا أَوْ مِثْلِهَا ۗ أَلَمْ تَعْلَمْ أَنَّ اللَّهَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
106-) Mâ nensah min âyetin ev nünsiha ne`ti Bi hayrin minha ev misliha* elem ta`lem ennAllâhe alâ külli şey`in kadiyr;
106-) Biz bir âyet hükmünü nesih (iptal) eder ya da unutturursak, ondan daha hayırlısını veya benzerini getiririz. Bilmez misin, Allâh kesinlikle her şeye Kaadir`dir.
أَلَمْ تَعْلَمْ أَنَّ اللَّهَ لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۗ وَمَا لَكُمْ مِنْ دُونِ اللَّهِ مِنْ وَلِيٍّ وَلَا نَصِيرٍ
107-) Elem ta`lem ennAllâhe leHÛ mülküsSemavati vel Ard* ve mâ leküm min dûnillâhi min veliyyin ve lâ nasıyr;
107-) Bilmez misin, semâlar ve arz (şuur ve madde – beden boyutu) Allâh`ın mülküdür (her an dilediği gibi tasarruf etmektedir, tamamında)… Sizin için Allâh dûnunda ne bir dost ne de bir yardımcı olmaz!
أَمْ تُرِيدُونَ أَنْ تَسْأَلُوا رَسُولَكُمْ كَمَا سُئِلَ مُوسَىٰ مِنْ قَبْلُ ۗ وَمَنْ يَتَبَدَّلِ الْكُفْرَ بِالْإِيمَانِ فَقَدْ ضَلَّ سَوَاءَ السَّبِيلِ
108-) Em türiydûne en tes`elû Rasûleküm kemâ süile Mûsâ min kablu, ve men yetebeddelil küfre Bil` iymani fekad dalle sevâessebiyl;
108-) Yoksa siz de, önceden Musa`nın sorgulandığı gibi Rasûlünüzü sorguya mı çekmek istiyorsunuz? Kim hakikatindekine imanı küfür ile (inkâr ile) değiştirirse, yolun doğrusunu yitirmiş olur!
وَدَّ كَثِيرٌ مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ لَوْ يَرُدُّونَكُمْ مِنْ بَعْدِ إِيمَانِكُمْ كُفَّارًا حَسَدًا مِنْ عِنْدِ أَنْفُسِهِمْ مِنْ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمُ الْحَقُّ ۖ فَاعْفُوا وَاصْفَحُوا حَتَّىٰ يَأْتِيَ اللَّهُ بِأَمْرِهِ ۗ إِنَّ اللَّهَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
109-) Vedde kesiyrün min ehlil Kitâbi lev yeruddûneküm min ba`di iymaniküm küffara* haseden min ındi enfüsihim min ba`di mâ tebeyyene lehümülHakk* fa`fû vasfehu hatta ye`tiyAllâhu BiemriHI, innAllâhe alâ külli şey`in kadiyr;
109-) Ehli Kitaptan (hakikat bilgisi verilmiş olanlardan) birçoğu, Hak kendilerince apaçık fark edilmesine rağmen, sırf hasetlerinden dolayı sizi imandan küfre döndürmek ister. Allâh hükmü sizde açığa çıkana kadar kusurlarına bakmayın, anlayış gösterin. Muhakkak ki Allâh her şeye Kaadir`dir.
وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ ۚ وَمَا تُقَدِّمُوا لِأَنْفُسِكُمْ مِنْ خَيْرٍ تَجِدُوهُ عِنْدَ اللَّهِ ۗ إِنَّ اللَّهَ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ
110-) Ve ekıymus Salâte ve atuzZekâte, ve mâ tukaddimû lienfüsiküm min hayrin tecidûhu indAllâh* innAllâhe Bimâ ta`melûne Basıyr;
110-) Siz salâtı ikame edin (Allâh`a yönelişinizi zâhiren ve bâtınen hakkıyla yapın) ve zekâtı verin (Allâh`ın size ihsanından bir kısmını karşılıksız paylaşın ihtiyacı olanlara)… Ne hayır yaparsanız, Allâh indînde (beyninizin derunundaki Esmâ hakikati boyutunda) onu bulursunuz… Muhakkak ki Allâh (varlığınızı oluşturan Esmâ`sıyla) Basıyr`dir yaptıklarınıza.
وَقَالُوا لَنْ يَدْخُلَ الْجَنَّةَ إِلَّا مَنْ كَانَ هُودًا أَوْ نَصَارَىٰ ۗ تِلْكَ أَمَانِيُّهُمْ ۗ قُلْ هَاتُوا بُرْهَانَكُمْ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ
111-) Ve kalû len yedhulel cennete illâ men kâne hûden ev nesara* tilke emaniyyühüm* kul hâtû bürhâneküm in küntüm sadikıyn;
111-) Dediler ki: “Yahudi veya Hristiyan olanlardan başkası cennete girmeyecek!”… Bu onların kuruntularıdır! De ki: “Eğer doğru söylüyorsanız delilinizi koyun ortaya!”…
بَلَىٰ مَنْ أَسْلَمَ وَجْهَهُ لِلَّهِ وَهُوَ مُحْسِنٌ فَلَهُ أَجْرُهُ عِنْدَ رَبِّهِ وَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ
112-) Belâ men esleme vechehû Lillâhi ve huve muhsinun felehû ecruhu `ınde Rabbihî, ve lâ havfün aleyhim ve lâ hüm yahzenûn;
112-) Hayır (olay onların kuruntuladığı gibi değil)!.. Kim (vechinin) hakikatinin Allâh (Esmâ`sının açığa çıkışı) için olduğunu hissederse, işte onun mükâfatı Rabbindendir (hakikatindendir). Onlara ne korku vardır ne de hüzün verecek bir şey!
وَقَالَتِ الْيَهُودُ لَيْسَتِ النَّصَارَىٰ عَلَىٰ شَيْءٍ وَقَالَتِ النَّصَارَىٰ لَيْسَتِ الْيَهُودُ عَلَىٰ شَيْءٍ وَهُمْ يَتْلُونَ الْكِتَابَ ۗ كَذَٰلِكَ قَالَ الَّذِينَ لَا يَعْلَمُونَ مِثْلَ قَوْلِهِمْ ۚ فَاللَّهُ يَحْكُمُ بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فِيمَا كَانُوا فِيهِ يَخْتَلِفُونَ
113-) Ve kaletil yehûdü leysetinnesara alâ şey`in, ve kaletinnesara leysetilyehûdü alâ şey`in ve hüm yetlûnel Kitâb* kezâlike kalelleziyne lâ ya`lemune misle kavlihim* fAllâhu yahkümü beynehüm yevmel kıyâmeti fiymâ kânû fiyhi yahtelifun;
113-) Yahudiler, “Nasraniler boş şeylerle uğraşıyor”; Nasraniler de, “Yahudiler boş şeylerle uğraşıyorlar” dediler. Bunlar Kitabı (inzâl olmuş bilgiyi) okurlar güya! O bilgiyi okumamış olanlar da zaten onların dediğini söyler!.. İhtilaf ettikleri konuda Allâh, kıyamet sürecinde hükmünü açıklayacaktır.
وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنْ مَنَعَ مَسَاجِدَ اللَّهِ أَنْ يُذْكَرَ فِيهَا اسْمُهُ وَسَعَىٰ فِي خَرَابِهَا ۚ أُولَٰئِكَ مَا كَانَ لَهُمْ أَنْ يَدْخُلُوهَا إِلَّا خَائِفِينَ ۚ لَهُمْ فِي الدُّنْيَا خِزْيٌ وَلَهُمْ فِي الْآخِرَةِ عَذَابٌ عَظِيمٌ
114-) Ve men azlemü mimmen menea mesacidAllâhi en yüzkera fiyhesmuHÛ ve se`â fiy harabiha* ülâike mâ kâne lehüm en yedhulûhâ illâ hâifiyn* lehüm fiyddünya hızyün ve lehüm fiyl ahıreti azâbün azıym;
114-) İnsanları (Esmâ hakikatleri indînde kişinin “yok”luğunu yaşaması olan) secde mahallerinde Allâh zikrinden (ben yokum sadece Allâh var demekten); (sen de varsın diyerek) alıkoyandan ve onların (saf kalplerin, benliğini ilâh yaparak) harap olmasına çalışandan daha zâlim kim olabilir? Böyleleri oralara korka korka girmelidir. Onlar dünya yaşamında rezil olurlar (hakikati bilenler indînde)… Sonsuz gelecek süreçlerinde ise feci bir azap beklemektedir onları.
وَلِلَّهِ الْمَشْرِقُ وَالْمَغْرِبُ ۚ فَأَيْنَمَا تُوَلُّوا فَثَمَّ وَجْهُ اللَّهِ ۚ إِنَّ اللَّهَ وَاسِعٌ عَلِيمٌ
115-) Ve Lillâhil meşriku vel mağribü feeynemâ tüvellû fesemme VECHULLÂH * innAllâhe Vâsi`un `Aliym;115-) Maşrik de (doğu veya doğuş mahallî) mağrip de (batı veya batış – kayboluş – ölüm) Allâh`a aittir! Ne yana dönersen Vechullâh karşındadır (Allâh Esmâ`sının açığa çıkışıyla karşı karşıyasın)! Muhakkak ki Allâh tüm varlığı kapsar ve ilim sahibidir.
وَقَالُوا اتَّخَذَ اللَّهُ وَلَدًا ۗ سُبْحَانَهُ ۖ بَلْ لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۖ كُلٌّ لَهُ قَانِتُونَ
116-) Ve kalüttehazAllâhu veleden subhaneHÛ, bel leHÛ mâ fiysSemâvâti vel Ard, küllün leHÛ kanitûn;
116-) Dediler ki: “Allâh oğul edindi!” SubhaneHÛ! Bilakis, semâlar ve arzda ne varsa O`na aittir ve her şey (kanitun) O`nun hükmünü yerine getiricidir!
بَدِيعُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۖ وَإِذَا قَضَىٰ أَمْرًا فَإِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ
117-) Bediy`üs Semâvâti vel Ard* ve izâ kada emran feinnemâ yekulü lehû kün feyekün;
117-) Semâların ve arzın Bediy`idir (örneği benzeri olmadan icat edendir)… Bir işin olmasını dilerse “ol” der ve olur!
وَقَالَ الَّذِينَ لَا يَعْلَمُونَ لَوْلَا يُكَلِّمُنَا اللَّهُ أَوْ تَأْتِينَا آيَةٌ ۗ كَذَٰلِكَ قَالَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ مِثْلَ قَوْلِهِمْ ۘ تَشَابَهَتْ قُلُوبُهُمْ ۗ قَدْ بَيَّنَّا الْآيَاتِ لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ
118-) Ve kalelleziyne lâ ya`lemûne lev lâ yükellimûnAllâhu ev te`tiyna ayetün, kezâlike kalelleziyne min kablihim misle kavlihim* teşâbehet kulûbühüm* kad beyyennel`âyâti likavmin yukınûn;
118-) (Allâh ismiyle işaret edilen hakkında) bilgisizler (O`nu gökte bir tanrı sanıp) “Allâh bizimle konuşsaydı ya da bize bir mucize verseydi ya” dediler!.. Onlardan öncekiler de onlar gibi konuşmuşlardı. Bakış açıları birbirine benzemiş! (Ayna nöronların işlevi sonucu – aynı kafadan!)… Biz âyetlerimizi (gerçeğe işaret eden oluşumu), onları hakkıyla değerlendirmek isteyenlere apaçık gösterdik.
إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ بِالْحَقِّ بَشِيرًا وَنَذِيرًا ۖ وَلَا تُسْأَلُ عَنْ أَصْحَابِ الْجَحِيمِ
119-) İnnâ erselnâke BilHakkı beşiyran ve neziyran, ve lâ tüs`elü an ashâbilcehıym;
119-) Gerçek ki Biz, seni, müjdelemen ve uyarman için HAK olarak irsâl ettik. Cehennem ehli senden sorulmaz.
وَلَنْ تَرْضَىٰ عَنْكَ الْيَهُودُ وَلَا النَّصَارَىٰ حَتَّىٰ تَتَّبِعَ مِلَّتَهُمْ ۗ قُلْ إِنَّ هُدَى اللَّهِ هُوَ الْهُدَىٰ ۗ وَلَئِنِ اتَّبَعْتَ أَهْوَاءَهُمْ بَعْدَ الَّذِي جَاءَكَ مِنَ الْعِلْمِ ۙ مَا لَكَ مِنَ اللَّهِ مِنْ وَلِيٍّ وَلَا نَصِيرٍ
120-) Ve len terdâ ankelyehûdü ve lennesarâ hattâ tettebia milletehüm* kul inne hüdAllâhi hüvel hüdâ* ve leinitteba`te ehvâehüm ba`delleziy câeke minel `ılmi, mâ leke minAllâhi min veliyyin ve lâ nasıyr;
120-) Onların din anlayışlarına tâbi olmadıkça ne Yahudiler ne de Nasara senden asla razı olmazlar. De ki: “Allâh hidâyeti rehberliğin ta kendisidir (insanlar hidâyet edemez Allâh hidâyet etmedikçe)”… Onların hayal veya kuruntularına tâbi olursan sana gelen ilimden sonra, Allâh`tan sana ne bir velî ne de yardım ulaşır.
الَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَتْلُونَهُ حَقَّ تِلَاوَتِهِ أُولَٰئِكَ يُؤْمِنُونَ بِهِ ۗ وَمَنْ يَكْفُرْ بِهِ فَأُولَٰئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ
121-) Elleziyne âteynahümül Kitâbe yetlûnehu Hakka tilavetih* ülâike yu`minûne Bihî, ve men yekfür Bihî feülâike hümül hasirûn;
121-) Kendilerine Kitap (Sünnetullâh bilgisi) verilmiş olanlar onu hakkıyla okuyup değerlendirirler… İşte bunlar Ona iman edenlerdir. Her kim de Onu inkâr ederse, hüsrana uğrayanlardan olur (hakikatini inkâr ettiği için).
يَا بَنِي إِسْرَائِيلَ اذْكُرُوا نِعْمَتِيَ الَّتِي أَنْعَمْتُ عَلَيْكُمْ وَأَنِّي فَضَّلْتُكُمْ عَلَى الْعَالَمِينَ
122-) Yâ beniy isrâilezkürû nı`metiyelletiy en`amtü aleyküm ve enniy faddaltüküm alel âlemiyn;
122-) Ey İsrailoğulları, in`amda bulunduğum nimetimi (hakikatinizi bildirmemi) ve bununla sizi çeşitli toplumlara üstün kılmamı hatırlayın.
وَاتَّقُوا يَوْمًا لَا تَجْزِي نَفْسٌ عَنْ نَفْسٍ شَيْئًا وَلَا يُقْبَلُ مِنْهَا عَدْلٌ وَلَا تَنْفَعُهَا شَفَاعَةٌ وَلَا هُمْ يُنْصَرُونَ
123-) Vetteku yevmen lâ tecziy nefsün an nefsin şey`en ve lâ yukbelu minha adlün ve lâ tenfe`uha şefâatün ve lâ hüm yünsarûn;
123-) Ve korunun o süreçten ki, hiçbir nefs bir başkası için bir şey ödeyerek onu kurtaramaz. Ondan bir fidye (kurtuluş bedeli) kabul edilmez; ona şefaat fayda vermez ve dahi yardım edilemez!
وَإِذِ ابْتَلَىٰ إِبْرَاهِيمَ رَبُّهُ بِكَلِمَاتٍ فَأَتَمَّهُنَّ ۖ قَالَ إِنِّي جَاعِلُكَ لِلنَّاسِ إِمَامًا ۖ قَالَ وَمِنْ ذُرِّيَّتِي ۖ قَالَ لَا يَنَالُ عَهْدِي الظَّالِمِينَ
124-) Ve izibtelâ İbrahiyme Rabbühû Bikelimâtin feetemmehünne, kale inniy caılüke linNâsi imâma* kale ve min zürriyyetiy* kale lâ yenâlu ahdiyzzalimiyn;
124-) Hani Rabbi (Esmâ bileşimi hakikati) İbrahim`i bir takım birimlerle (karşılaştırıp onlara karşı düşüncelerini) imtihan etmişti de (yıldız – ay – güneş konularına verdiği cevapları hatırlayın), O da hakkıyla bu konularda değerlendirmelerini ortaya koyarak, başarmıştı. Bundan sonra Rabbi: “Ben seni insanlara imam (ilmi nedeniyle kendisine uyulan) kılacağım” demişti. (İbrahim): “Zürriyetimden de” niyazında bulundu. Rabbi: “Sözüm zulmedenleri kapsamaz” buyurdu.
وَإِذْ جَعَلْنَا الْبَيْتَ مَثَابَةً لِلنَّاسِ وَأَمْنًا وَاتَّخِذُوا مِنْ مَقَامِ إِبْرَاهِيمَ مُصَلًّى ۖ وَعَهِدْنَا إِلَىٰ إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ أَنْ طَهِّرَا بَيْتِيَ لِلطَّائِفِينَ وَالْعَاكِفِينَ وَالرُّكَّعِ السُّجُودِ
125-) Ve iz cealnel`Beyte mesâbeten linNâsi ve emna* vettehızû min makami İbrâhiyme musalla* ve ahidna ilâ İbrâhiyme ve İsmâ`ıyle en tahhira Beytiye litTâifiyne velAkifiyne verRükke`ısSücûd;
125-) Biz Beyt`i (Kâbe – kalp) insanlara güvenilir sığınak yaptık! İbrahim makamını (Hullet makamı, Esmâ mertebesi kuvveleriyle tahakkuk makamı) musalla (namazın yaşandığı yer) edinin. İbrahim ve İsmail`e: “Beytimi; tavaf edenler, kulluğunu yaşamak için oraya kapananlar ve secde eden rükû edenler için arındırılmış olarak muhafaza edin” dedik.
وَإِذْ قَالَ إِبْرَاهِيمُ رَبِّ اجْعَلْ هَٰذَا بَلَدًا آمِنًا وَارْزُقْ أَهْلَهُ مِنَ الثَّمَرَاتِ مَنْ آمَنَ مِنْهُمْ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ ۖ قَالَ وَمَنْ كَفَرَ فَأُمَتِّعُهُ قَلِيلًا ثُمَّ أَضْطَرُّهُ إِلَىٰ عَذَابِ النَّارِ ۖ وَبِئْسَ الْمَصِيرُ
126-) Ve iz kale İbrâhiymü Rabbic`al hâzâ beleden aminen varzuk ehlehu mines semerati men âmene minhüm Billâhi vel yevmil ahır* kale ve men kefera feümetti`uhû kaliylen sümme adtarruhû ila azâbinnâr* ve bi`selmesıyr;
126-) Hani İbrahim şöyle demişti: “Rabbim burasını emin bir mahal kıl ve ehlini (nefslerinin hakikati olarak) Allâh`a ve gelecekte yaşanacak sürece iman edenleri, yaptıklarının sonuçlarıyla rızıklandır.” (Rabbi) dedi: “Kim (hakikati) inkâr ederse onu bile kısa bir zaman (dünya yaşamı) boyunca rızıklandırır, sonra da yanma azabına bırakırım.” O ne kötü gerçekle yüzleşmedir!
وَإِذْ يَرْفَعُ إِبْرَاهِيمُ الْقَوَاعِدَ مِنَ الْبَيْتِ وَإِسْمَاعِيلُ رَبَّنَا تَقَبَّلْ مِنَّا ۖ إِنَّكَ أَنْتَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ
127-) Ve iz yarfeu İbrâhiymül kavâ`ıde minel Beyti ve İsmâ`ıyl* Rabbenâ tekabbel minnâ* inneKE ENTEsSemiy`ul `Aliym;
127-) Ve hani İbrahim, İsmail ile el BEYT`in (Kâbe – kalp – şuurun 7.kat semâsı) ana duvarlarını yükseltip (şöyle yönelmişti): “Rabbimiz, bizden kabul buyur, şüphesiz ki sen (varlığın hakikati olarak) Algılayan Aliym`sin.”
رَبَّنَا وَاجْعَلْنَا مُسْلِمَيْنِ لَكَ وَمِنْ ذُرِّيَّتِنَا أُمَّةً مُسْلِمَةً لَكَ وَأَرِنَا مَنَاسِكَنَا وَتُبْ عَلَيْنَا ۖ إِنَّكَ أَنْتَ التَّوَّابُ الرَّحِيمُ
128-) Rabbenâ vec`alnâ müslimeyni leKE ve min zürriyyetinâ ümmeten müslimeten leKE, ve erinâ menâsikena ve tüb aleyna* inneKE ENTEtTevvaburRahıym;

رَبَّنَا وَابْعَثْ فِيهِمْ رَسُولًا مِنْهُمْ يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِكَ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَيُزَكِّيهِمْ ۚ إِنَّكَ أَنْتَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
129-) Rabbenâ veb`as fiyhim Rasûlen minhüm yetlû aleyhim ayâtike ve yüallimuhümül Kitâbe velHikmete ve yüzekkiyhim* inneKE ENTEl Aziyz`ül Hakiym;
129-) “Rabbimiz, onların içinde senin âyetlerini (âlemlerinde Esmâ`nın açığa çıkışını) onlara öğretip okutan, onlara Bilgiyi ve açığa çıkış sistemini (hikmeti) öğreten, onları arındıran Rasûl bâ`s et (insanlara Hakikati bildiren Esmâ`nın açığa çıkmış sûretini oluştur).” Kesinlikle sen Aziyz Hakiym`sin.
وَمَنْ يَرْغَبُ عَنْ مِلَّةِ إِبْرَاهِيمَ إِلَّا مَنْ سَفِهَ نَفْسَهُ ۚ وَلَقَدِ اصْطَفَيْنَاهُ فِي الدُّنْيَا ۖ وَإِنَّهُ فِي الْآخِرَةِ لَمِنَ الصَّالِحِينَ
130-) Ve men yarğabu an milleti İbrâhiyme illâ men sefihe nefseh* ve lekadıstafeynâhu fiyd dünyâ* ve innehû fiyl ahıreti le mines salihıyn;
130-) İbrahim milletinden (varlığının hakikatine iman etmişlerden), kendini bilmez akılsızlardan başka kim yüz çevirebilir ki! Andolsun ki biz Onu dünyada seçtik – saflaştırdık ve sonsuz gelecek sürecinde de sâlihlerdendir.
إِذْ قَالَ لَهُ رَبُّهُ أَسْلِمْ ۖ قَالَ أَسْلَمْتُ لِرَبِّ الْعَالَمِينَ
131-) İz kale lehû Rabbuhû eslim, kale eslemtü liRabbil Alemiyn;
131-) Hani Ona Rabbi: “Teslim ol” demiş, O da: “Âlemlerin Rabbi`ne teslimim” demişti (İbrahim`e Âlemlerin Rabbi`ne teslim durumunda olduğu fark ettirilmişti).
وَوَصَّىٰ بِهَا إِبْرَاهِيمُ بَنِيهِ وَيَعْقُوبُ يَا بَنِيَّ إِنَّ اللَّهَ اصْطَفَىٰ لَكُمُ الدِّينَ فَلَا تَمُوتُنَّ إِلَّا وَأَنْتُمْ مُسْلِمُونَ
132-) Ve vassa Biha İbrâhiymu beniyhi ve Ya`kub* yâ beniyye innAllâhestafa lekümüdDiyne felâ temûtünne illâ ve entüm müslimûn;
132-) İbrahim (bu gerçek doğrultusunda) oğullarına vasiyette bulundu, Yakup da: “Oğullarım, Allâh sizin için bu dini (sistem anlayışını) seçti. Allâh`a teslim olmuşluğunuzun farkında olmadan sakın ölmeyin.” (Müslim, Allâh`a tam – kesin teslim olmuş olduğunun bilincine ermiş olan.)
أَمْ كُنْتُمْ شُهَدَاءَ إِذْ حَضَرَ يَعْقُوبَ الْمَوْتُ إِذْ قَالَ لِبَنِيهِ مَا تَعْبُدُونَ مِنْ بَعْدِي قَالُوا نَعْبُدُ إِلَٰهَكَ وَإِلَٰهَ آبَائِكَ إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ وَإِسْحَاقَ إِلَٰهًا وَاحِدًا وَنَحْنُ لَهُ مُسْلِمُونَ
133-) Em küntüm şühedâe iz hadara Ya`kubel mevtü, iz kale libeniyhi mâ ta`büdûne min ba`diy* kalû na`büdü ilâheke ve ilâhe abâike İbrâhiyme ve İsmâ`ıyle ve İshaka ilâhen vahıden* ve nahnü leHÛ müslimûn;
133-) Yoksa siz Yakup ölmek üzereyken olaya şahit olanlardan mıydınız? Hani O oğullarına: “Benden sonra neye kulluk edeceksiniz?” demişti de, onlar da: “Senin ve babaların İbrahim, İsmail ve İshak`ın ilâhı olan İlâhını VÂHİD`e (hakikatlerini meydana getiren Allâh Esmâ`sına) kulluğumuza devam edeceğiz. Biz ona teslim olmuşluğun bilincinde olanlarız” demişlerdi.
تِلْكَ أُمَّةٌ قَدْ خَلَتْ ۖ لَهَا مَا كَسَبَتْ وَلَكُمْ مَا كَسَبْتُمْ ۖ وَلَا تُسْأَلُونَ عَمَّا كَانُوا يَعْمَلُونَ
134-) Tilke ümmetün kad halet* lehâ mâ kesebet ve leküm mâ kesebtüm* ve lâ tüs`elûne ammâ kânû ya`melûn;
134-) İşte onlar bir ümmetti (topluluktu), geçtiler gittiler! Onların kazandıkları kendilerine aittir, sizin kazandıklarınız da size! Ve size onların yaptıklarının hesabı sorulmayacaktır.
وَقَالُوا كُونُوا هُودًا أَوْ نَصَارَىٰ تَهْتَدُوا ۗ قُلْ بَلْ مِلَّةَ إِبْرَاهِيمَ حَنِيفًا ۖ وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِكِينَ
135-) Ve kalû kûnû hûden ev nesara tehtedû* kul bel millete İbrâhiyme Haniyfen, ve mâ kâne minel müşrikiyn;
135-) Dediler ki: “Yahudi veya Nasara olun ki hidâyete eresiniz!”… De ki (onlara): “Hayır biz, hanîf olan İbrahim milletindeniz (aynı inancı paylaşanlardanız); o, müşriklerden değildi!..”
قُولُوا آمَنَّا بِاللَّهِ وَمَا أُنْزِلَ إِلَيْنَا وَمَا أُنْزِلَ إِلَىٰ إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ وَإِسْحَاقَ وَيَعْقُوبَ وَالْأَسْبَاطِ وَمَا أُوتِيَ مُوسَىٰ وَعِيسَىٰ وَمَا أُوتِيَ النَّبِيُّونَ مِنْ رَبِّهِمْ لَا نُفَرِّقُ بَيْنَ أَحَدٍ مِنْهُمْ وَنَحْنُ لَهُ مُسْلِمُونَ
136-) Kulû âmennâ Billâhi ve ma ünzile ileyna ve ma ünzile ila İbrahiyme ve İsmaıyle ve Ishaka ve Ya`kube velEsbatı ve ma utiye Musa ve Iysa ve ma utiyen Nebiyyune min Rabbihim* lâ nüferriku beyne ehadin minhüm* ve nahnü leHU müslimun;
136-) Deyin ki: “(Biz tüm varlığın aslı ve hakikati olan) Allâh`a, bize inzâl olana, İbrahim`e, İsmail`e, İshak`a, Yakup`a ve oğullarına inzâl olunana; Musa ve İsa`ya verilenlere; Rablerinden Nebilere verilenlere iman ettik… Onlardan hiçbirini ayırmayız bu yönden. Biz O`na teslim olmuşlardanız!”
فَإِنْ آمَنُوا بِمِثْلِ مَا آمَنْتُمْ بِهِ فَقَدِ اهْتَدَوْا ۖ وَإِنْ تَوَلَّوْا فَإِنَّمَا هُمْ فِي شِقَاقٍ ۖ فَسَيَكْفِيكَهُمُ اللَّهُ ۚ وَهُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ
137-) Fein amenû Bi misli mâ amentüm BiHİ fekadihtedev* ve in tevellev feinnema hüm fiy şıkak* feseyekfiykehümüllâhu ve HUves Semiy`ul `Aliym;
137-) Eğer onlar da, sizin O`na iman ettiğiniz kapsamda iman ederlerse, hakikate giden yolu bulmuş olurlar. Eğer yüz çevirirlerse, parçalanmış ve dar kafalı olarak kalırlar. Onlara karşı Allâh sana yeterlidir! “HÛ”; Es Semi`dir, El Aliym`dir.
صِبْغَةَ اللَّهِ ۖ وَمَنْ أَحْسَنُ مِنَ اللَّهِ صِبْغَةً ۖ وَنَحْنُ لَهُ عَابِدُونَ
138-) SıbğatAllâh* ve men ahsenü minAllâhi sıbğaten, ve nahnü leHÛ abidûn;
138-) Allâh boyası! Allâh boyası ile boyanmış olmaktan güzel ne olabilir! Biz O`na kulluk edenleriz!
قُلْ أَتُحَاجُّونَنَا فِي اللَّهِ وَهُوَ رَبُّنَا وَرَبُّكُمْ وَلَنَا أَعْمَالُنَا وَلَكُمْ أَعْمَالُكُمْ وَنَحْنُ لَهُ مُخْلِصُونَ
139-) Kul etühâccûnena fiyllahi ve HUve Rabbunâ ve Rabbüküm* ve lenâ a`malunâ ve leküm a`malüküm* ve nahnü leHÛ muhlisûn;
139-) De ki: “Allâh hakkında bizle mi tartışıyorsunuz? O, Rabbimiz ve Rabbinizdir! Bizim yaptıklarımız bize, sizin yaptıklarınız (-ın sonuçları da) sizedir. Biz O`na ihlâsla yönelenleriz.”
أَمْ تَقُولُونَ إِنَّ إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ وَإِسْحَاقَ وَيَعْقُوبَ وَالْأَسْبَاطَ كَانُوا هُودًا أَوْ نَصَارَىٰ ۗ قُلْ أَأَنْتُمْ أَعْلَمُ أَمِ اللَّهُ ۗ وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنْ كَتَمَ شَهَادَةً عِنْدَهُ مِنَ اللَّهِ ۗ وَمَا اللَّهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ
140-) Em tekulûne inne İbrâhiyme ve İsmâ`ıyle ve İshaka ve Ya`kube velEsbata kânu hûden ev nesarâ* kul eentüm a`lemü emillâhu, ve men azlemü mimmen keteme şehâdeten `ındehu minAllâh* ve mAllâhu Biğafilin amma ta`melûn;
140-) Yoksa siz, “Şüphesiz ki İbrahim, İsmail, İshak, Yakup ve oğulları Yahudi veya Nasara idi” mi diyorsunuz?.. De ki: “Siz mi daha iyi bilirsiniz yoksa Allâh mı?”… İndînde, Allâh`ın şahitliğini gizleyenden daha zâlim kim olabilir? Allâh varlığınızın hakikati olarak, yaptıklarınızdan gâfil değildir.
تِلْكَ أُمَّةٌ قَدْ خَلَتْ ۖ لَهَا مَا كَسَبَتْ وَلَكُمْ مَا كَسَبْتُمْ ۖ وَلَا تُسْأَلُونَ عَمَّا كَانُوا يَعْمَلُونَ
141-) Tilke ümmetün kad halet* lehâ mâ kesebet ve leküm mâ kesebtüm* ve lâ tüs`elûne ammâ kânû ya`melûn;
141-) İşte onlar bir ümmetti (topluluktu), geçtiler gittiler! Onların kazandıkları kendilerine aittir, sizin kazandıklarınız da size! Ve size onların yaptıklarının hesabı sorulmayacaktır.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir